1700’lü yılların başlarında Kraliyet Binicilik Derneği üyeleri spor müsabakalarında atın üstünde, ellerinde kılıçla boğayı devirmeye çalışıyordu. Yine bir müsabaka günü, boğa tam atı devirecekken tribünden atlayan bir kişi boğanın dikkatini çekmeye çalıştı ve boğayı şapkasıyla oyaladı. Bu durum karşısında seyirci coşkuyla ayaklandı ve alkış tutmaya başladı. Böylece İspanya’da yüzyıllarca devam edecek olan Boğa Güreşleri başlamış oldu.
Reid Buckley’in “Topluluk Önünde Konuşma” adlı kitabında boğa güreşleriyle ilgili bir özdeyişten bahsediliyordu: “Domar, mandar, templar.” Bu söz hakkında biraz araştırma yaptığımda boğa güreşlerine özgü belirli terimlerin olduğunu öğrendim. Bunlardan bazıları: boğayı öldüren matador, matadorun şapkası montera, kırmızı pelerin muleta, boğayı öldürmede kullanılan kılıç espada, yorgun boğa parado, boğa ile güreşme sanatı toreo vd. Ancak okuduklarım arasında beni bu kelimelerden daha fazla cezbeden başka terimler de vardı. Bu terimler daha çok boğa güreşinin kurallarını yansıtıyor gibiydi: citar, parar, templar, cangar ve mandar.
Citar, boğayı saldırması için kışkırtmak anlamına geliyor. Boğanın karşısındaki torero (matador veya mızrak saplayan diğer kişiler), muletayı kullanarak boğayı kızdırır. Parar, vazgeçmemeyi temsil ediyor, konumunu korumak anlamına geliyor. Bu aşamada boğanın karşısındaki kişi boğanın karakter özelliklerini yokluyor ve niyetini öğrenmeye çalışıyor. Templar, boğayı yavaşlatmayı ve onu kandırmayı içeriyor. Ancak bunu başarabilmek için boğanın davranışını yakından gözlemlemek çok önemli, çünkü bu aşamada boğa boynuzuyla toreroya sert bir şekilde vurabilir, onu yaralayabilir, hatta öldürebilir. Cangar (cangar la suerte), toreronun manevra yaparak kendini diğer tarafa döndürmesi ve boğanın dikkatini tekrar muletaya çekmesidir. Son olarak mandar ise boğaya boyun eğdirmek ve ona hükmetmek anlamında kullanılıyor.
Tüm bunları neden mi paylaştım? Çünkü hedefleri ve hayalleri olan insanların beyinleriyle bu türden bir savaş içinde olduğunu düşünüyorum ve bu terimler bizlere beynimize nasıl boyun eğdirebileceğimizi ve ona nasıl hükmedebileceğimizi stratejik bir şekilde anlatıyor.
Eğer bir hayaliniz varsa, beyniniz (boğa) saldırıya geçmek için uyarılır. Beyninizin amacı, çoğu kez bu hayali yıpratmak ve ona zarar vererek olası riskleri ortadan kaldırmaktır. Bu nedenle elinizde sımsıkı tuttuğunuz bu hayal (muleta), beyni daima uyanık tutar. Bu durumda beyniniz sizi bu hayalden vazgeçirmek için korkutucu sesler çıkarmaya çalışır. Parar aşamasında olduğu gibi böylesi anlarda yapmanız gereken konumunuzu korumak ve beyninize teslim olmamaktır, çünkü beyniniz bu sürecin sonunda sizi zayıf noktanızdan yakalamak için harekete geçer. Bu hızlı çıkışla baş edebilmek gerçek bir ustalıktır. Eğer beyninizin saldırılarını yavaşlatamaz ve dikkatini dağıtıp onu kandıramazsanız, sizi dalgın olduğunuz bir anda yerden yere vurabilir. O nedenle onun karakter özelliklerini ve niyetini çok iyi bir şekilde analiz etmelisiniz. Cangar sürecinde yapılan ustaca bir manevra beyni sersemletmeye yetecektir ve bunu her yaptığınızda oyunu kimin yönettiğini anlaması kolaylaşacaktır. İşte bu durum sizi son aşama olan mandar’a davet edecek ve hayalinize giden yolda komutları kimin verdiği açıklık kazanacaktır.
Her ne kadar boğa güreşleri gösteri amacı taşısa da hayalleri gerçekleştirme süreci kimseyi eğlendirme amacı gütmez. Bu, sizin kendinizle verdiğiniz bir savaştır ve bu savaşta en büyük düşmanınız kendi beyninizdir. O nedenle eğer bu savaşı kazanmak istiyorsanız, bir matadorun espadayı boğaya sapladığı gibi inancınızı beyninize kodlamalısınız.